Türk Çini Sanatına Genel Bakış

Çiniler, genellikle yapıların içinde ve dışında duvar kaplaması olarak kullanılır. Asıl maddesi temiz ve iyi cins kuvarslı kil olan çiniler, genelde iki türe ayrılır: büyük levhalar hâlinde olan çiniler, küçük parçalardan (mozaik) oluşan çiniler. Büyük çiniler, yapıların iç bölümlerinde ve düz duvar yüzeylerinde; küçük parça çiniler ise yapıların düz ya da eğik yüzeylerinde kullanılabilir.

Çiniler kaplama malzemesi olmanın yanı sıra yıllarca birçok cami, medrese, türbe, saray, köşk gibi yapılarda önemli bir süsleme ögesi olmuştur. Yüzyıllar boyunca bol malzeme ortaya koyan Türk çini sanatında çeşitli teknikler kullanılmıştır.

Sır altı tekniği: Bu teknikte desen çoğunlukla koyu mavi, mor, firuze ve siyah renklerle boyanır. Üzerlerine şeffaf, renksiz sır sürüldükten sonra fırınlanır. Fırında renksiz ve saydam bir hâle gelen sırın altındaki desen ve renkler bütün ayrıntı ve parlaklığıyla ortaya çıkar.

Sır üstü tekniği: Pişmiş toprak önce saydam olma­ yan bir sırla kaplanır. Fırında pişirildikten sonra üstü­ ne boya ile süslemeler yapılır. Boyama işleminin ardın­ dan yeniden fırına konarak ikinci bir pişirme (perdah) yapılır.

Minai tekniği: İran’da Büyük Selçukluların geliş­ tirdiği bu teknikte, sır altı ve sır üstü teknikler birlikte kullanılarak çok renkli yüzeyler elde edilir.

Lüster tekniği: Sır üstü tekniğinde fırınlanmış mat ve beyaz sırlı çini üzerine “lüster” denilen gümüş ya da bakır oksitli bir bileşimle desenler işlenir ve çini düşük ısıda yeniden fırınlanır. Bu teknikte yapılan çi­ nilerde desen genellikle kahverengi ve sarı tonlardadır.

Sırlı tuğla: Tuğlanın firuze, mor, lacivert renkli sırla kaplanıp fırınlanması ile elde edilir. Genellikle tuğlanın dar ve uzun yüzü fırınlanır. Bu şekilde sırla­ nan tuğlalar yan yana getirilerek cami, mescit, medrese ve minarelerde süsleme için kullanılır.

Çini mozaik: Bu çini tekniğinde mor, kobalt mavi­si, siyah renkte hazırlanan çini plakalar istenen şekle göre kesilir. Kesilen parçacıklar dekoratif bir biçim oluşturacak şekilde bir araya getirilir. Çini, renklerine göre ayrı ayrı fırınlanır. Bu teknik özellikle Anadolu Selçukluları Dönemi yapılarında kullanılmıştır. Çini mozaik ile kubbe içi, kubbeye geçiş, kemer ve mihrap­lar süslenmiştir.

“Anadolu İznik Çinisi”, 16. yy. sonu, 25,4×24,8 cm, Fitzwilliam Museum, University of Cambridge, İngiltere

Tarihsel Gelişim İçinde Türk Çini Sanatı

Çini, mimari süslemenin yaygın bir ögesidir. Özellikle dış mimaride taş süslemeye karşın, iç mimaride daha çok çini kullanılmıştır. Çini sanatının ilk olarak Uygurlarda kullanıldığı bilinmektedir. Uygurların önemli yerleşim merkezlerinden olan Karahoço harabelerinde yapılan kazılarda çini parçaları bulunmuştur.

Karahanlılar, Gazneliler ve Büyük Selçuklular dö­ nemlerinde çini süslemelerin giderek yaygınlaştığı gö­ rülmektedir.

Çini sanatı örnekleri, Anadolu Selçuklularıyla bir­ likte çeşitlenir.

a. Selçuklu Çini Sanatı

Selçuklular, İran’da Büyük Selçuklular Dönemi’n­ den başlayarak çini sanatını geliştirmişlerdir. Bu geliş­ me Anadolu’da son şeklini almıştır. Anadolu Sel­çukluları Dönemi’nde yapılan mimari yapıtların (cami, medrese, türbe, saray vb.) iç mekânları çinilerle renk kazanmıştır. Anadolu Selçuklu yapıtlarının ilk mimari örnekle­ rinde sırlı tuğla kullanılmıştır. Örneğin, Sivas’taki Gök Medrese ile Konya’daki İnce Minareli Medrese’nin minarelerinde sırlı tuğla örnekleri vardır. Anadolu Selçukluları daha sonra sır altı tekniğinde çiniler yapmışlardır. Bu teknikte yapılan çinilerin en güzel örnekleri Beyşehir yakınlarındaki Kubadabat Sarayı’nda bulunmuştur. Genellikle yıldız ve haç biçi­ mindeki bu çinilerde sır altına firuze, yeşil, mor ve mavi renklerde ayakta duran veya oturan insan figür­ leri işlenmiştir. Ayrıca bunların dışında tavus kuşu, su kuşu, çift başlı kartal, balık, grifon, siren, kaplan, ayı gibi hayvan figürlerinin işlendiği çiniler de vardır. Anadolu Selçukluları yaygın olarak cami, medre­se, türbe gibi yapılarda çini mozaik kullanmışlardır. Konya Alaeddin Camisi’nin mihrap bordürleri ile kubbe geçişlerinde geometrik motifler, bitki motifle­ri ve çeşitli yazı süslemeleri vardır. Bunun yanı sıra Konya Karatay Medresesi’nin kubbesinin iç yüzeyi ve eyvanın duvarları da çini mozaiklerle kaplıdır. Ayrıca Konya Sahip Ata Camisi ve Ankara Arslanhane Camisi’nin mihrapları da çini mozaiklerle süslenmiştir. Selçuklu çini sanatı, XIII. yüzyıl boyunca parlak bir gelişme göstermiştir. Aynı zamanda çevre­ sindeki ülkelerin sanatını aşarak gelecek yüzyılların çini sanatı için gerçek bir kaynak olmuştur. Anadolu Selçuklu Devleti dağıldıktan sonra, Beylikler Dönemi’nde çini sanatında bir duraklama olmuş, Osmanlılar Dönemi’nde ise çini sanatı en parlak zama­nını yaşamıştır.

b. Osmanlı Çini Sanatı

Türk çini sanatı, özellikle XV ve XVI. yüzyıllarda Osmanlılarla birlikte büyük bir gelişme gösterir. İznik çini üretim merkezi hâline gelir. Anadolu Selçukluları Dönemi’nde önemli bir çini merkezi olan Konya’nın bu özelliği kaybolmaya başlar. Çini süsleme, mimariyle bütünleşerek her tür yapıda farklı biçimlerde uygulanır. Osmanlılar, Anadolu Selçuklularının çini sanatında kullandıkları teknik ve üslupların yerine renkli sır tekniğini kullandılar. Bu teknikte yapılan sarı ve yeşil renkli çiniler bitkisel motiflerle süslüdür. İznik Yeşil Cami’nin minaresinde kullanılan çiniler Anadolu Selçuklu çini tekniğini sürdüren sayılı örneklerdendir. Ancak buradaki çiniler firuze, mavi, yeşilin tonları, beyaz ve sarı renkler ile daha da zenginleştirilmiştir. Osmanlı çini sanatının ilk örnekleri Bursa’da Yeşil Cami ve Yeşil Türbe’de görülür. Bu yapılarda çeşitli tekniklerde yapılmış çiniler bir arada bulunmakta­ dır. Gerek caminin gerekse türbenin mihrapları Osmanlı sanatının en tanınmış çinili mihraplarıdır. Yapılardaki hemen hemen bütün yüzeyler renkli sır tekni­ğinde çinilerle kaplıdır. Çinilerde bezeme olarak bitki motifleri­ ne, renk olarak da firuze, lacivert, sarı ve beyaza ağırlık verilmiştir. Bursa’daki Muradiye Camisi ve Muradiye türbele­ rinde de Erken Dönem Osmanlı çini örnekleri vardır. Bu dönemde Osmanlılar, Anadolu Selçuklu çini moza­ik örneklerinden esinlenerek yaptıkları levha çinilerini hatayi ve şakayık gibi çiçekler ile süslemişlerdir. Ayrıca bu dönemde mavi ­ beyaz çini örnekleri de ortaya çık­mıştır. Altıgen biçiminde yapılan mavi­ beyaz çinilerde geometrik süslemenin yanı sıra daha çok bitkisel süsle­ me kullanılmıştır. İstanbul’daki Çinili Köşk’te kullanılan çiniler, tek­nik ve özellikleriyle Anadolu Selçuklu çinilerinin etki­ sini taşır. Ancak bunlar çiçekleri, kıvrık rumileri, beyaz renkleri ile Anadolu Selçuklu çinilerinden ayrılır. XVI. yüzyılın başlarında renkli sır tekniği giderek yaygınlaşır. İstanbul Sultan Selim Camisi, İstanbul Topkapı Sarayı Arz Odası, İstanbul Sokullu Mehmet Paşa Camisi çinileri  bu tekniğin en güzel örnekleridir. Klasik Osmanlı Dönemi’nde çinilerde renk ve motif bakımından yenilikler ortaya çıkar. Zümrüt yeşili başta olmak üzere, mercan kırmızısından yakut kırmızısına kadar kırmızının bütün tonları, bu dönem çinilerinin temel rengi olur. Bezemede ağırlıklı olarak bitkisel ögeler kullanılır. Karanfil, lale, şakayık, nar çiçeği, gül, palmetler, rumiler ve kıvrık dallar en çok kullanılan motiflerdir. İstanbul Rüstem Paşa Camisi ve Türbesi bu çinilerin güzel örnekleriyle doludur. Edirne Selimiye Camisi’ndeki çiniler İstanbul dışındaki zengin örneklerdendir. Mihrabın iki yanındaki duvar­ları süsleyen büyük çini panoların renk ve kompozisyonları çok uyumludur. Ayrıca çiçek açmış erik ve elma fidanları kompozisyona katılarak bir yenilik yaratılmıştır. Topkapı Sarayı’nda mercan kırmızısının bolca kullanıldığı çiniler Osmanlı çinilerinin bir koleksiyonunu oluş­turur. XVII. yüzyılın başlarında çini sanatındaki gelişme durmuş, özellikle renkler zayıflayarak mavinin tonları ile sınırlı kalmıştır. Bundan sonra çini sanatını canlandırmak için bazı çalışmalar yapılmış, İstanbul’da Tekfur Sarayı’nda büyük bir çini atölyesi kurulmuştur. Böylece Konya, İznik, Bursa ve Edirne’den sonra İstanbul da önemli bir çini merkezi olmuştur. Ancak Tekfur Sarayı’ndaki çini atölyesinin çalışması uzun sürmemiştir. Çini üretiminde başarısız kalan atölye, bir süre sonra kapatılmıştır. Osmanlı çini merkezlerinden biri de Kütahya’dır. İznik atölyelerinin kapanmasından sonra, Kütahya çini üre­ timinde ana merkez durumuna gelmiştir. XVII ve XVIII. yüzyıllarda Kâbe süslü çini panolar Kütahya’da üretilen özgün örneklerdendir. XVIII. yüzyılda bir sarsıntı geçiren Kütahya çini üretimi, XIX. yüzyılın sonunda ve XX. yüzyılın başında yeniden canlanmıştır. Bu canlılığını bugün de sürdürmektedir.



Bir yanıt yazın